BOŞANMA TANIMA DAVASI
Evli kişiler bazen birlikteliklerini yurtdışında yabancı mahkemeler önünde de boşanarak sonlandırabilirler. Ancak yurtdışındaki mahkemelerin boşanma kararı Türkiye’de geçerli olmadığı için kişiler yurtdışında boşanmasına rağmen Türkiye’de halen evli görünebilirler.Bu durumda Türkiye’de de kişilerin boşanmalarını geçerli kılmaları için tanıma ve tenfiz davası açmaları gerekmektedir.
Tanıma ve tenfiz davaları, kişilerin yabancı ülkede verilen mahkeme kararlarının Türkiye’de de geçerli olması için açılan dava türüdür. Davalar, ” 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku hakkında kanunda düzenlenmiştir. Buna göre Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Arnavutluk, Avustralya, Avusturya, Azerbaycan,Belarus, Belçika, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hırvatistan, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Kanada, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Makedonya Cumhuriyeti , Moldova, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, Sırbistan, Slovenya, Ukrayna, Yunanistan ülkelerinden alınmış olan boşanma kararlarının Türkiye’de tanınabilir. ”
Boşanma Tanıma Davası, Boşanma tanıma davası yabancı mahkeme açılan ve karar verilen davanın Türkiye’de tespit edilerek geçerli olması için açılan bir dava türüdür. Tanıma davası açılırken tenfiz davası açma zorunluluğu yoktur. Yurtdışında alınan her türlü karar için Türkiye’de tanıma davası açabilir. Bu davanın açılabilmesi için Türkiye ile yabancı devlet arasında hukuki karşılıklık anlaşması veya herhangi bir sözleşme bulunması gerekmektedir. Tanıma davasının açılmasından itibaren yabancı ülkede verilen ve kesinleşen karar eğer Türkiye’de de tanınırsa bu karar hükmün verildiği yabancı ülkede kesinleştiği tarihten itibaren Türkiye’de de hüküm doğurur.
Tanıma ve tenfiz davalarında dava süresi tarafların vekalet verme durumuna göre değişmekte olup eğer sadece tek taraf vekalet vermiş ise 10 12 ay arası, davalı eşin de vekalet vermesi durumunda tek celsede ve 3 ay civarında dava bitmektedir.
Tanıma davasının açılması için yetkili ve görevli mahkeme, kişilerin ikametlerinin bulunduğu yerdeki Aile Mahkemesi’dir. Ancak kişinin Türkiye’de bir ikamet adresi bulunmuyor ise, İstanbul, Ankara veya İzmir’deki Aile Mahkemeleri’nde açılması gerekmektedir. Aile Mahkemesi’nin bulunmaması durumunda bu sıfata haiz Asliye Hukuk Mahkemeleri’nde davalar açılmaktadır.
Tanıma davası 10 yıllık zamanaşımına tabi olmasıyla beraber taraflar zamanaşımını öne sürmediği sürece hakim re’sen dikkat etmez.
MİRASTAN FERAGAT SÖZLEŞMESİ
Mirastan feragat etmek terimi Miras hukukunda düzenlenmiştir.Buna göre muris yani miras bırakan ölmeden önce mirasçının kendi iradesiyle belirli bir koşul yada koşul olmadan doğacak miras hakkından vazgeçmeye mirastan feragat denilmektedir. Dolayısıyla kişi mirastan feragat ederek mirasçılık sıfatından vazgeçmektedir. Mirastan feragat Noter huzurunda resmi memur ve iki tanık önünde imzalanan bir miras sözleşmesidir.
Mirastan feragat sözleşmesi hukuki niteliği ve düzenlenişi açısından belirli şartlara tabidir. Buna göre mirastan feragat sözleşmesi resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmeli,taraflar isteklerini resmi memura aynı zamanda bildirmekte ve düzenlenen sözleşmeyi memurla birlikte iki tanığın yanında imzalamak ve iki taraflı olarak düzenlenmek zorundadırlar.
Mirastan feragat sözleşmesinin tarafları kural olarak miras bırakan ve murisin iradi ve yasal mirasçılarıdır.Mirastan feragat sözleşmesi kişiye sıkı sıkıya bağlı olan haklardan olduğu için miras bırakan bunu yasal temsilcisi ile yapamaz.
Mirastan feragat sözleşmesi yapılabilmesi için kanunen taraflarda aranan bazı şartlar vardır.Bunlar şu şekildedir:
Öncelikle sözleşme imzalayacak olan tarafların; ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmaları aynı zamanda da kısıtlı olmamaları gerekmektedir. Kısaca tarafların fiil ehliyetine sahip olmaları gerekmektedir.Evlenmekle ergin olmuş kişiler evlenmekle ergin olduğundan mirastan feragat sözleşmesi yapabilmektedir. 15 yaşını dolduran küçük olabildiği durumda kendisinin mirastan feragat sözleşmesini istemesi ve velisinin rızasıyla ergin kılınabildiği takdirde mirastan feragat sözleşmesi yapabilmektedir. Ayırt etme gücüne sahip kısıtlılar yani mahkumlar vesayet makamının izni ile denetim makamının muvafakatiyle birlikte vasileri aracılığıyla mirastan feragat sözleşmesi yapabilmektedirler.
Mirastan feragat sözleşmesi iki şekilde düzenlenmektedir. Mirastan feragat mirastan karşılık alarak ve mirastan karşılık alınmadan iki çeşit de düzenlenebilir. İlk durumda miras bırakan mirastan feragat eden kişiye bu mirasçılık hakkından vazgeçmesi karşılığında ona bir karşılık vermektedir. Bu durumda mirastan feragat eden kişinin alt soyu murisin ölümü üzerine herhangi bir hak talep edemeyecektir.
İkinci olarak miras bırakan mirastan feragat eden mirasçı ile herhangi bir karşılık olmadan sözleşme yapmaktadır. Mirasçı da karşılıksız olarak miras bırakanın belli bir mirasçıları veya tüm mirasçıları lehine mirastan feragat etmektedir. Bu durumda kural olarak mirastan feragat edenin alt soyu bu durumdan etkilenmemektedir.
VERASET İLAMI
Veraset ilamı; kişilerin öldükten sonra mirası üzerinde kimlerin hak sahibi olduğu ve bu hak sahiplerinin hangi oranda mirasçı olduğunun yazılı olduğu belgedir. Veraset ilamının bir diğer adı ise mirasçılık belgesidir.
Veraset ilamı iki şekilde alınmaktadır. Bunlardan biri kişi ya da kişiler sulh hukuk mahkemesine dava açarak veraset ilamı talep etmesiyle ,bir diğer yolu ise kişilerin noter kanalıyla veraset ilamının talep edilmesiyle olmaktadır. Noter ile veraset ilamının alınması günümüzde daha kolay olması nedeniyle daha çok tercih edilse de noterden veraset ilamı istenmesi belirli şartlar dahilindedir. Buna göre noterden veraset ilamı alabilmek için mirasçıların hepsinin Türkiye’de ikamet etmesi ve mirasçılar arasında yabancılık unsuru olmaması gerekmektedir. Eğer mirasçılardan biri yabancı veya Türkiye’de ikamet etmiyorsa kişiler veraset ilamını sadece sulh hukuk mahkemelerinden talep edebilirler.
Veraset ilamına ilişin bir diğer yolda yukarıda belirtildiği üzere sulh hukuk mahkemesine başvurmaktır. Kanunda yetkili mahkeme açısından bir kısıtlama getirilmediği için kişiler Türkiye’nin her yerindeki sulh hukuk mahkemesinden veraset ilamı talep edebilirler ancak uygulamanın daha hızlı gerçekleşmesi için muris yani miras bırakanın son ikamet yerindeki sulh hukuk mahkemesine başvurmaları daha faydalı olacaktır.Veraset ilamına ilişkin bütün mirasçılar başvurabileceği gibi tek bir mirasçının başvurması da yeterli olacaktır. Alınan veraset ilamının geçerliliğine ilişkin bir süre yoktur. Veraset ilamının bir defa alınması yeterli olacaktır.
BABALIK DAVASI
Evlilik dışı doğmuş olan çocuğun soy bağının kurulması için iki yol vardır. Baba, evlilik dışı doğan çocuğu kendi rızasıyla direk tanıyabilir. Ancak burada çocuğu tanıma babanın rızası dahilindedir, zorlama yapılamaz. Eğer baba evlilik dışı çocuğu tanıma yoluna gitmiyorsa Medeni Kanun çocuğun soy bağının kanun yoluyla da kurulmasına imkân tanımıştır. Çocuğun kanun yoluyla soy bağının kurulması babalığın tespiti yani babalık davası ile mümkündür. Babalık davasının amacı evlilik dışı doğan çocuğun gerçek biyolojik babası ile soy bağının düzgün bir şekilde kurulmasından ibarettir.
BABALIK DAVASINI KİMLER AÇABİLİR?
Babalığa hükmedilmesi için dava açma hakkı ana ve çocuğa tanınmıştır. Bu husus MK m. 301’de belirtilmiştir. MK m.301’e göre ‘’dava ana veya çocuk tarafından açılmışsa cumhuriyet savcısına ve hazineye, ana tarafından açılmışsa kayyıma, kayyım tarafından açılmışsa anaya ihbar edilir. ‘
Anne çocuk doğduktan itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde babalık davası açabilir. Çocuk ise ergin kılındıktan itibaren babalık davası açabilir. Eğer çocuk doğduğunda başka bir kişi ile arasında soy bağı ilişkisi var ise bu ilişki kesildikten sonra süre başlar. Eğer anne yıllık hak düşürücü süreyi geçirdikten sonra bu süreç içerisinde dava açamamasının önemli sebepleri var ise 1 ay içerisinde dava açabilir.
Babalık davasında yetkili mahkeme taraflardan birisinin dava sırasında yerleşim yeri veya doğum yeri mahkemesidir. Görevli mahkeme ise aile mahkemesidir.
BABALIK DAVASINDA İSPAT YÜKÜ HANGİ TARAFIN ÜZERİNDEDİR?
Babalık davasında araştırılacak husus anne ile babalık hükmüne karar verilmesi istenen kişinin cinsel bir birlikteliği olup olmadığı şayet oldu ise bu çocuğun o cinsel ilişki neticesinde meydana gelip gelmediğidir. Burada ispat yükü davacıdadır. Ancak bu durum zor bir durum olduğundan öncelikle davacının davalı ile çocuğun doğumundan önceki 300 gün ile 180. gün arasında davalı ile cinsel ilişki yaşadığı karinesi dayandırarak ispat edebilir.
Soy bağının belirlenmesinde genellikle, kan grupları ile babalık araştırmaları, vücut ölçüleri orantılarına bakılarak babalık tayini ant, yüz ve vücut benzerliklerine göre babalık tayini , gebeliğin müddeti ile doğan çocuğun olgunluk derecesine ilişkin tıbbı muayene ile günümüzde en çok tercih edilen ve hakimin öngördüğü inceleme ve araştırmalarda ilk sıralarda yer almasıyla birlikte %100’e yakın kesinlik veren DNA testi yöntemleri kullanılmaktadır.
TUTUKLAMA NEDİR?
Tutuklanma genel olarak toplumda kişinin işlediği veya işlediğini düşündürecek şüphelere sahip suçtan dolayı bir ceza yaptırımı olarak algılansa da tutuklanma; suçun soruşturma veya kovuşturma evresinde ceza muhakemesinin daha rahat ve güvenilir uygulanabilmesi adına sanık veya şüphelinin hürriyetinin geçici bir süre kısıtlanmasına neden olan önemli ve istisnai bir koruma tedbiridir.
Tutuklanmanın temel amacı sanık veya şüphelinin kaçma ya da saklanmasını engellemek, delilleri muhafaza altına almak veya kişinin suçun tanığı, mağduru ya da suç ile herhangi bir alakası olabilecek bir kişi ya da kişilere müdahalesini engellemektir.
Tutuklanma hem geçici hem de istisnai bir koruma tedbiridir. Tutuklanmadan geçici olarak bahsedilmesinin sebebi tutuklanma AİHS m.5 de belirtilen makul süreyi aşamaz.
Tutuklanma şartları bittiğinde (kesin hüküm çıktığında veya sanık ya da şüpheli hakkında kuvvetli şüphe ortadan kalkarsa) sonlandırılmalıdır. Aksi halde bu bir koruma tedbiri değil ceza yaptırımına veya kişiyi hürriyetinden mağdur etmeye dönüşür.
Koruma tedbiri istisnai bir tedbirdir. Hukuk devleti olmamız açısından kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamına giren hürriyet ve özgürlük hakkı hem AİHS m.5 de hem de Anayasa ‘nın 19. Maddesinde teminat altına alınmıştır. Dolayısı ile hürriyeti kısıtlayıcı bir tedbir olan tutuklanma en son uygulanması gereken ve uygulanabilmesi çok ağır şartlara bağlanmış bir ön tedbirdir.
Hâkim bir koruma tedbiri olarak tutuklamayı seçerken son derece titiz ve şartların yerinde olup olmadığını kontrol etmek zorundadır. Eğer adli kontrol ya da teminat yeterli ise tutuklamaya karar veremez. CMK m. 100/1’e göre işin önemi verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde tutuklama kararı verilmez. Burada kanunun amacı tutuklamanın keyfi olmasını ortadan kaldırmak, varsa imkân öncelikli başka koruma tedbirlerini kullanmak en son çare tutuklama tedbirinin kullanılmasını amaçlamıştır.
TUTUKLAMANIN ŞARTLARI
Kanunda uygulama açışından 2 evre mevcuttur. Bunlar soruşturma ve kovuşturma evreleridir. Soruşturma evresinden kovuşturma evresine yani şüphelinin sanık konumuna geçmesi için savcının yeterli şüpheye mevcut olup kamu davası açması yeterli iken soruşturma evresinde tutuklama kararı için kanun kuvvetli şüpheyi aramaktadır. Burada kişinin basit şüpheler ile hürriyetinin kısıtlanmasının engellenmesi istenmiş ve o yüzden kuvvetli şüphe denmiş aynı zamanda kuvvetli şüphe terimine ölçütler getirilmiş bunun için somut deliller istenmiştir.
Tutuklanma için kuvvetli şüphe olsa da herhangi bir neden gerekçe yoksa kişi tutuklanamaz. CMK m.100/1 kuvvetli şüphenin yanında bir de tutuklama nedeni aramıştır ve bunu zorunlu tutmuştur. Burada şüpheli veya sanığın;
Bunun istisnası olarak bazı suç tipleri vardır bunlar kanunda katalog suç tipi olarak geçmektedir. Bu suçlarda hâkime belirli yetkiler verilmiştir. Eğer kişinin bu suçlardan birini işlediğine dair kuvvetli şüphe varsa tutuklanma için nedenler yasal bir karineye bağlanmış (kaçma şüphesi veya delilleri karartma şüphesi direk var sayılmış) ayrıca bir tutuklama nedeni aramasına gerek bırakılmamıştır. Bu suçlar CMK 103 ‘ te sayılan suçlardır.
Bu suçlarda tutuklama nedeni var kabul edilir ek olarak bir neden aranmaz ama hâkim ya da mahkeme yine de tutuklama kararı vermek zorunda değildir
Bunlar harici sanık veya şüpheli hakkında tutuklama kararı verilebilmesi için kanun şekli şartları da aramıştır. Kanun hafif suçlarda yani adli para cezası veya üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez. Aynı şekilde mevzuatta 15 yaşını doldurmamış çocuklarda da tutuklama kararı verilemez.
Kanun yine yargılanamayacak kişi hakkında da tutuklama kararının verilmesini yasaklamıştır. Affa veya zamanaşımına uğramış suçlarda veya kişi hakkında yasama dokunulmazlığı olan suçlarda hâkim, mahkeme tutuklama kararı veremez. Kural olarak hazır bulunmaya kişiler hakkında da tutuklama kararı verilemez fakat buna istisna olarak yurtdışındaki kaçak kişilerde yolculukta tutuklama kararı verilebilir.
Bir istisna olarak da hâkim; yeri belli olmayan, yurt dışında bulunup mahkeme önüne getirilemeyen veya kovuşturmanın sonuçsuz kalması için saklanan ya da yurt dışında bulunan kişi için duruşmaya çıktığında tutuklanmayacağına dair güvence belgesi verirse o kişiyi tutuklayamaz.
Yine hâkim adli kontrol veya teminat ile yargılamasına devam edilebileceği halde tutuklamayı uygun gördüyse kesinlikle gerekçelerini bildirmek zorundadır
TUTUKLAMADA AZAMİ SÜRELER
Kanun süreleri belirlerken ölçüt olarak ağır ceza mahkemesinin görev alanına girip girmemesini belirlemiştir. Buna göre Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en fazla 1 yıldır. Bu süre zorunlu hallerde gerekçesi gösterilmek üzere 6 ay daha uzatılabilir. Yani bu durumda ağır ceza mahkemelerinin görevi dışında kalan suçlar bakımından tutuklulukta geçecek sure en fazla 18 ay olacaktır.m.102/1
Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlarda tutukluluk süresi en fazla 2 yıldır. Bu süre zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabilir, uzatma süresi 3 yılı geçemez. Bu durumda eğer suç için kanunda öngörülen cezanın üst sınırı 10 yıldan fazla cezayı gerektiriyorsa ve Türk Ceza Kanunu’nda yer alan yağma (m. 148), resmi belgede sahtecilik (m, 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflâs (m. 161) suçları için tutuklu kalınabilecek toplam süre en fazla 5 yıldır.